İngiliz ajan Hempfer yaptığı işlerin meyvesinin torunları tarafından yeneceğini söyler. İngiltere’nin planlarının öyle 10 yıllık değil, 100 yıllık olduğunu söylenir. Gelgelelim bunu bilmemize rağmen “dış güçler tanımı” yapıldığında birileri hemen komplo teorilerinden uzak duralım der.
Halbuki yakın tarihte yaşanan siyasi gelişmelerde, zamansız ve manasız ölümlerde ve malum sokak olaylarında hep birilerinin parmağı olmuştur ve olacaktır. Memleketimizde yaşanan olaylara bu pencereden bakmamız gerekir.
Örneğin Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehit edilmesi, Turgut Özal’ın vefatı, Eşref Bitlis Paşa’nın öldürülmesi sıradan cümlelerle izah edilemez.
Peki memlekette hakikaten ne oldu.
1966’dan başlayan ve Nur hareketi ile alakası olmayan yapı kuruldu. Hedef kimilerine göre dini değiştirmek, kimilerine göre alternatif bir vesayetin kurulmasıydı. Peki neden İslam referans alındı?
Churcill “müslümanları yıkmanın yolu dinlerini ellerinden almaktır” dediği gün sorunun cevabı bulunmuştu. Lawrance, Hempfer gibileri bu iş için yetiştirilen önemli isimlerdi. Bu tür ajanlar önce İslamiyeti iyice öğrenir, müslüman görünür, senelerce pusuda bekler ve bir fitne anında akıl almaz hareketlerle toplumu ikiye böler.
Peki Türkiye’de bu plan nasıl işledi?
Mahmut Övür’ün 19 Ocak 2014 Pazar tarihli “Gülen’in Koç sevgisi” başlıklı yazısını dikkate alalım. Eski MİT müsteşarı Fuat Doğu, Koç ve Gülen akşam yemeğinde ne yapar ya da FETÖ neden İşçi partisine sızmak ister.
Size olanı biteni özetleyeyim. Baron sabit, vesayet değişken yapıda aslında herşey bilindik.
28 Şubat’tan sonra MERKEZ eski vesayet sahibi Kemalistleri kafasından sildi. Çünkü Kemalistler fazla şımarmıştı. Ayrıca dine karşı tutumlarından dolayı millet tarafından reddedilen bir yapı haline gelmişti. Milletin reddettiği yapılar toplumun dizaynında yardımcı olamıyordu. Gerekli toplantılar yapıldı. Yeni ve daha derin vesayet kurulması kararı alındı. Zaten hazırlıklar 50 seneyi aşkın zamandır sürüyordu. Lakin eskiler kolay gitmeyecekti. Dikkat edilmesi gereken eski vesayetçilerin tasviyesi sırasında yenilerinin farkedilmemesiydi. İşte tamda burada toplumun hassasiyetleri kullanıldı. Sizi Kemalsitlerden kurtarıyoruz izlenimi veren ve İslamı referans aldığını iddia eden yapı milleti cezbetti. Yılların birikimi tam da burada silah mahiyetinde kullanıyordu. Millete “senin kızının başörtüsüyle uğraşanları bak ne hale getirdik” mesajı veriliyordu.
Bu milletçe hepimizi mutlu ediyordu. Yıllarca Kemalist kafadan çekmediği kalmayan millet bir oh çekiyordu. Lakin dalgalar o kadar karışıktı ki, gerçekten suçlu olan darbecilerin yanında kendi hesaplarına ters düşen insanları aldıkları da söyleniyordu. Hanefi Avcı, Nedim Şener, Ahmet Şık bunlardan sadece bir kaçıydı. Millet o sıralar bunu göremeyecek kadar kördü ya da elde edilenin zafer olduğu düşünülüyordu.
Mesela Bülent Arınç’a suikast girişimi iddialarından sonra kimseye birşey olmazken kozmik odaya giriliyordu. Abiler abilere yardım ediyordu!!,
Kozmik odaya girilmesi eski vesayetçilere mesaj niteliğindeydi. Bir güç gösterisi yapılıyordu. Hatta o günlerde kulislerde kozmik odaya girilmesinin arkasında daha büyük bir gücün olduğu konuşuluyordu. Gücün ismi CIA olduğu kapalı kapılar arkasında konuşuluyordu. Daha sonra her türlü vesayette SABİT olan sermaye ile tanışıldı.
Aslında tanışma Mahmut Övür’ün yazısına göre çok önceleri yapılmıştı. Sadece görünür moda geçiyorlardı. Yeni vesayetçiler eskilere göre daha donanımlı ve korkusuzdu. Lakin hesap edemedikleri içlerinden çıkmış ve herşeyi bütün çıplaklığı bilen insanların varlığı oldu.
7 Şubat’ta çok istedikleri MİT’i alamadıkları için hırs küpü olan güruh saldırıyı açık hale getirdi. MİT şu an ellerinde olsaydı Türkiye uçurumdan yuvarlanmıştı. MİT yıllar sonra MİLLİ oluyordu. MİT’in milli olması bütün foyalarının ortaya çıkması tehlikesini doğuruyordu. Önünde diz çöktükleri ve oterite olarak tanıdıkları İsrail “gidin MİT’i alın” dedi. Gerginlik sürekli arttı. Dalgalardan şikayet eden Recep Tayyip Erdoğan’a “vesayetçileri koruyorsun” bile dediler. İlker Başbuğ’a terör örgütü lideri denmesinden rahatsız olan dönemin Başbakanını Recep Tayyip Erdoğan’a yine sert çıkışları oldu. Bizim işimize karışma biz devletiz demeye aslında o zamanlarda başlamışlardı. Dönemin Başbakanı FETÖ için sorun teşkil diyordu. Biat etmesi lazımdı. Üstüne üstlük dönemin Başbakanı memleketi ekonomik olarak tahmin edilemeyen noktaya getirmişti. Türkiye’nin enerji havzasına ortak olması, İsrail’e “ONE MINUTE” çekmesi DARBE için FETÖ’ye yeterliydi.
Ayrıca Eski Vesayetin baş aktörleri 28 Şubat’ta FETÖ’nün önünü açmıştı. Türkiye’de ayakta kalan ve diğer dini cemaatlerin pazarını eline geçiren, bankası, okulları, dershaneleri ile büyüyen FETÖ olmuştu. Eski vesayet aba altından FETÖ’yü büyütüyordu. Çünkü tep yönetim FETÖ’nün yeni vesayet olacağını biliyordu. FETÖ’ye Kemalistlerin beceremediği “Milleti dini ile kandırma” işi ihale ediliyordu. 28 Şubat’ın en görünmez tarafı FETÖ’nün, Eski vesayetten el almasıydı. Anlaşma olunca “Beceremediniz artık gidin” manşetleri yapıldı. Türkiye’de bütün dini cemaatler FETÖ için pasifize edilmişti.
Dershaneler olayı paravan kullanıldı. Aslında dershane sistemin kök hücresine müdahale etmekti. Nasıl eski vesayet Milli Eğitim üzerinden beni yıkanmış nesiller ürettiyse, onlarda dershaneler üzerinden bir kalıptan binlerce insan üreteceklerdi. Lakin dershane olayı tesadüf değildi. Dönemin Başbakanını odasında tehdit eden haysiyetsizlere DUR denmesiydi. Turnusol kağıdı rengini gösterdi.
Kim Mossad ile, kim CIA ile bağlantılı herşey gözler önüne serildi. Para karşılığı kapatılan, askıya alınan dosyalar, İngiltere’de MOSSAD arabaları ile gezdirilenler, yabancı gizli servislerle bağlantıları herşey bütün netliği ile görünür oldu. Yeni vesayet kendini çok erken deşifre etti. Çünkü BÜYÜK TÜRKİYE’nin önüne geçebilecek tek yapı bu şuursuz yapıydı.
28 Şubat FETÖ’nün güçlenmesi, büyümesi ve tekel olması için planlanan komplike bir rezillikti.
Biz yıllar sonra Gezi’de, 7 Haziran seçimlerinde onları yanyana görünce şaşırdık, halbuki klasik Türk filmi repliği olacak ama ONLAR KARDEŞTİ.
Hukuk sistemini eline alan FETÖ, 28 Şubat’tan ne Aydın Doğan’ı ne de Baron’u yargıladı. Niyetine bile girmedi çünkü 28 Şubat’ta el sıkışmışlardı.
Velhasıl hanımlar, efendiler 28 Şubat eski vesayetin yeni vesayete EL verdiği birgündü.
İşte eski ve yeni vesayet arasındaki geçişin kritik tarihi 28 Şubat’ın konuşulmayan yüzü..
İşte bu sebepten bu savaş bitmez ve bu yüzden bu bir istiklal savaşıdır.
Şimdi mesele yeni 100 yıllık planlarına 200 yıllık planla karşı koymaktır.
Suriye’de, Katar’da, Somali’de olmak bu yüzden mühimdir.
Hürmetler